"Ama" bağlacı, genellikle birbirine zıt
fikirleri birleşik bir cümle yapısı içinde ifade etmekte kullanılıyor
Türkçe'de. Çoğu zaman, eş işlevlisi olan "fakat" bağlacı da aynı
amaçla kullanılmakta. "Ama" bağlacı, aynı zamanda en fazla
kullandığımız bağlaçlardan da bir tanesi. Bu yazıdaki amacım "ama"
kelimesinin dilbilgimizdeki yeri ve öneminden ziyade, "ama"
kullanarak başımıza ne işler açtığımıza dair düşündüklerimi bir nebze
aktarmak...
Nereden çıktı bu "ama" meselesi? Bir dostumla tartışırken, dertleri konusunda ona, "gerçekten mantıklı" olduğunu düşündüğüm bazı çareler önermekteydim sürekli. Genel kabul görmüş şeylerdi bunlar, hani herkesin birbirine sürekli tavsiye ettiği, Sayın Doğan Cüceloğlu'nun kitaplarında sürekli yazdığı cinsten şeyler. Bir süre sonra dostumun bana verdiği cevaplarda bir şey dikkatimi çekti. Öne sürdüğüm bütün fikir ve çare önerilerinin kabul edildiğini bildiren cümleler, "ama" bağlacı ile ikincil cümlelere bağlanıyordu sürekli. Bu ikincil cümlecikler, benim söylediklerimin doğruluğunu teslim ettikten sonra, bu söylediklerimin, dostumun kendisinden kaynaklanan bazı düşünceleri veya kısıtlılıkları nedeniyle "yararsız" veya "geçersiz" olduğunu anlatmaya yönelikti. Bunu fark edince, bir süre kendi kendime düşüncelere daldım ve işte aklıma aşağıdakiler geldi.
"Ama" veya "fakat" bağlacını kullanarak kurduğumuz küçük cümleciklerden oluşan birleşik cümlelerde, çoğu zaman "ama"dan önce nesnel bir vargıyı veya kabul edilmiş bir bilgiyi, "ama"dan sonra ise, bu fikir veya bilginin bizdeki öznel açılımını ifade ederiz. Örnek olarak benim de sıklıkla kullandığım bir cümleyi alalım: "Evet, sigara zararlı "ama" bırakamıyorum işte bir türlü!". Sigaranın zararlı olduğu gerçeği kabul edilse de, cümleyi söyleyen şahsın dünyasında, zararlı da olsa, sigara o an için vazgeçilmez bir unsurdur. Yahut, "Sabahları erken uyanmak hem faydalı, hem insanı zinde tutuyor "ama" o sabah uykusunun tadı da hiç bir şeyde yok be birader!". Bu ve buna benzer cümlelerde, kişisel bazı irade eksiklikleri çarpıyor gözümüze. Bu cümleleri kuran şahıslar, "ama"dan öncesinin doğruluğunu teslim etseler de, o cümlenin doğruluğunu veya daha doğrusu, önemini çoğu kez kavrayamamışlardır. O yüzden zıddını yaparlar ve bu tip cümlelerdeki "ama"lar aslında, "önceki doğrudur "ama" bana bu daha zevkli/keyifli/kolay... geliyor" anlamında alınabilir.
Bu bağlacın kullanıldığı her yer bu kadar da masum değil tabii ki. Neticede sigara gibi bir alışkanlık veya kişiye özel, onun özel dünyasını ilgilendiren benzer "ama-sonrası" vargılar, çoğunlukla birinci derecede o şahsı bağlar ve toplumsal anlamda çok da etkin zararlarından söz edilemez. Bir başka türlü "ama" kullanımı daha var ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde bunlara benzer bileşik cümle tipini sıklıkla duyabilirsiniz: "Evet, onu ben vurdum; doğru, "ama" o da bana küfür etti". Veya bir başka örnek: "Tamam büyük düşünmek lazım "ama" baştakiler elimizi kolumuzu bağlıyor aabi...". Bir tane daha: "Bunları merak etmen çok güzel "ama" fazla kafayı yorma; sen iyisi mi işine bak!" Ve son: "Doğru diyorsun da (ama), nerde bizde o azim". Bu ifadelerin hepsindeki ortak nokta, kanımca, inisiyatifi üzerinden atma güdüsü ve kendine sorumluluk yüklemeden korkma duygusu. Bu tip cümlelerde, başkalarının yapabildiklerini yapamamanın, sorumluluğu üzerinden atmanın, tembelliğin, iradesizliğin ve isteksizliğin dilbilgisindeki en büyük can simidi "ama" imdada yetişiyor. Dikkat edin, televizyonlarda, radyolarda, sokaklarda bu tip cümleleri sürekli kullanan bir çok insanla karşılaşacaksınız. Hatta kendinizi yeterince uzun dinlerseniz, bunlardan (ve az sonra bahsedeceklerimden) bir kaç tanesini söylerken bulacaksınız kendinizi.
"Ama"lı cümleler sıklıkla mantıksızlık kokusu yayarlar. Sözgelimi "Kitap okumayı gerçekten çok severim "ama" bir türlü vakit bulamıyorum" cümlesi gibi. Bu tip bir cümle, çok nadir koşullarda doğrudur. Genellikle, kişinin TV seyretmeye, gazetenin spor sayfasını okumaya, maç seyretmeye, okey oynamaya vs ayırdığı vakitleri ölçme şansınız olsa, buradaki "ama"nın, "kitap okumak bana o kadar da cazip gelmiyor" cümlesini değişik bir şekilde söylemek veya bu gerçeği gizlemek amacıyla kullanıldığını görebilirsiniz. Bu tip "ama"ların kullanımı yaygınlaştıkça, insani zorunluluklardan sıyrılmak için bahanelerimiz de çoğalıyor. Sadece kendimize değil, çocuklarımıza ve çevremize de zararı var bu tip "ama"ların...
Bir çok birleşik cümle var ki, "ama" veya "fakat" ile birleştirilirken, genellikle bu cümlenin önemli olan kısmı, "ama"dan önce gelen cümleciktir. Çünkü doğruyu "ama"dan önce gelen cümlecik söyler; "ama"dan sonrası ise neticeyi, söyleyene göre çarpıtır. Son yılların flaş cümlelerinden biri: "Evet, elbette herkes için demokrasi taraftarıyız "ama", "onlar" için demokrasi olamaz!" Benim ülkemde her kesimin belli işgüzarları, özellikle yönetimde güç sahibi oldukça, böyle bir söyleme girişirler. Sağda, solda vb. olmaları fark etmez, bizde adet böyledir çünkü. Buradaki "ama", belki de dilbilgisindeki en tehlikeli kullanımına bürünür. Artık toplumdaki uyumu tehdit etmektedir bu "ama". Öznelliğin katılığı, hele bir de yönetim kademesinde söz sahibi ise, tüm ağızlara kilit vurur ve mantığa sağırlaştırır taraftarlarını. Artık "ama"dan öncesini duymaz olur insanlar, herkes "ama"dan sonrası için kavga eder durur. Bu gün toplumsal barışı tehdit eden, insanları birbirlerini duymaz hale getiren ve herkese, muhalifini, insanlık dışı güdümlü bir kukla kılığında gösteren mantık(!), bu tip "ama"lardan büyük destek alır. Diktatörleri doğuran ortamları hazırlayan etmenlerden biridir bu "ama"lar...
Bu tip "ama"larla yaşamaya alışmış bir toplumun, basit bir mantıkla herhangi bir sonuca ulaşmasını da bekleyemezsiniz maalesef. Artık akılları ve beynin mantıkla ilgili bölümlerini bu "ama" sonrası cümlecikler yönetmeye başlar. "Ama" arttıkça, öznel değerlendirme, nesnel doğruların yerini almaya başlayacak ve tüm mantık, gerçeklerden ziyade, kişisel veya ideolojik itirazlara göre şekillenmeye başlayacaktır. Zaten bizde de yıllardır olagelen garipliklerin kanımca önemli bir sac ayağı, bu tip "ama"lar ile sembolize edebileceğimiz düşünüş sapkınlığıdır. Böyle zararlı "ama"ları ve bunların neticelerini daha çok, kafaların çok sayıda olduğu fakat beyinlerin genellikle devre dışı bırakıldığı ideolojik kalabalıklarda slogan halinde veya o kalabalıkların fanatiklerinden münferit görüşler olarak duyabilirsiniz. İnsanları insan olarak görmeyi bile engelleyecek boyutta mantığı etkileyen bu tip "ama"lara karşı oldukça dikkatli olmamız gerekiyor. Eğer bu "ama"lara bir alışırsak, bir de bakarız ki, biz de böyle "ama"larla düşünmeye başlamışız... İşte o zaman çok şey kaybederiz.
Son olarak, "Yenildik AMA ezilmedik!!!" cümlemizi bir de bu bağlamda düşünelim bakalım, altından hangi komplekslerimiz çıkacak?
Aslında bu konuda daha yazmayı düşündüğüm pek çok şey var ama vaktim yok :-)).
Sonuçta bence siz,
başta bu yazı olmak üzere, içinde "ama" geçen ifadeleri daha
bir dikkatle inceleyin; derim ben!
Biraz zor olacak ama, bu zorluğa değer.
Sinan Canan
Ocak 2001 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder