19 Eylül 2012 Çarşamba

Antalya

Antalya

Antalya    
Antalya kenti, Akdeniz kıyısında kendi adını taşıyan körfezde, denizden 39 m. yükseklikteki kayalıklar üzerine kuruludur. Deniz kıyısı ile yükseklikleri 3086 m.'ye kadar ulaşan Toros Dağları arasında farklı büyüklükteki ovalar, Antalya ve çevresinin ilk göze çarpan görüntüleridir. Kara ile deniz, kilometrelerce uzanan plajlarla, ya da sarp kayalıklarla birbirine kavuşur. Toros Dağları arasında kendine özgü yarlar, uçurumlar ve özellikle kıyıya yakın kesimlerde mağaralar ayrı bir özellik katar bu bölgeye.
Torosların güneylerinden kaynaklanan çok sayıda irili ufaklı akarsu, ovalara bereket akıtarak Akdeniz'e ulaşır. Tamamı berrak ve temiz olan bu sular, geçtikleri yerlerde ve denize dökülürken eşine ender rastlanır güzellikte çağlayanlar oluştururlar. Antalya'da doğa, bitki örtüsü yönünden çok zengindir. Kıyı şeridinde her türlü tropikal bitki görülebilir. Yer yer dev boyutlara ulaşan kaktüs türleri Antalya'ya ilk gelenlerin hemen dikkatini çeker. Kıyıdan uzaklaşılıp Toros'ların
eteklerine gelindiğinde, Akdeniz ülkelerine özgü maki bitki örtüsü egemenliği görülür. Her tür meşe ve çam ağaçlarının oluşturduğu sağlıklı ve gür ormanlar makileri izler. Ova bölgelerinde, pamuk ve susam tarlaları, portakal, limon ve muz bahçeleri ayrı bir güzellik oluşturur.
Antalya sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde "Türk Rivierası" adını almıştır. Deniz, güneş, tarih ve doğanın sihirli bir uyum içinde bütünleştiği Antalya, Akdeniz'in en güzel ve temiz kıyılarına sahiptir. 630 km. uzunluğundaki Antalya kıyıları boyunca, antik kentler, antik limanlar, anıt mezarlar, dantel gibi koylar, kumsallar, yemyeşil ormanlar ve akarsular yer alır.

                                                         
Palmiyelerle sıralanmış bulvarları, uluslararası ödül sahibi marinası, geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe oluşturan Kaleiçi ve modern mekanları ile Türkiye'nin en önemli Turizm Merkezi olan Antalya, Aspendos Opera ve Bale Festivali, Uluslararası Plaj Voleybolu, Triathlon, Golf Müsabakaları, Okçuluk, Kayak yarışmaları vb. etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
Antalya Tarihinde Bir Gezinti

Yapılan arkeolojik kazılar sonunda elde edilen bulgulardan Antalya ve bölgesinde, günümüzden 50 bin yıl önce insanların yaşadığı kanıtlanmıştır. Bu kanıtlar Antalya'nın 27 km. kuzeybatısında, Yağcıköy sınırları içindeki Karain Mağarasında bulunmuştur. Karain Mağarasında Paleolitik, Mezolitik, Neolitik, Kalkolitik ve Bronz Çağlarına ait kalıntılar elde edilmiştir.

Anadolu'ya Kafkasya'dan İran ve Mezopotamya yolu ile geldiği sanılan Hititler İ.Ö. 2500-1200 yılları arasında Anadolu'da egemenliklerini sürdürmüşlerdir. İ.Ö. 2000-1400 yıllarındaki durumu gösteren tarih haritalarında Antalya Bölgesi büyük Hitit krallığı içinde kalmaktadır.

İ.Ö. XIII. ve XII. yüzyıllarda Trakya'dan gelen kabileler Hitit uygarlığına son vermişlerdir. Antalya Bölgesinde Pamfilya, Likya ve Kilikya gibi kent devletleri ortaya çıkmıştır.
Bugünkü Antalya ili, Pamfilya'nın tamamını, Pisidya'nın güneyini, İsaurya ve Kilikya'nın batısını ve Likya'nın doğusunu içine almaktadır.
O devirde bölge halkı, kökenleri tam olarak bilinmeyen çeşitli Anadolu kavimleri ve Frigler denen Trakya kavimleri gibi farklı kavimlerden oluşmaktaydı. Yunanca kökenli olan Pamphylia sözcüğü, "çok" anlamı taşıyan "pan" ve "soy" anlamı na gelen "phyle" sözcüklerinin birleşmesinden oluşmaktadır.
İ.Ö. XII. ve VIII. yüzyıllarda Yunanistan'dan Anadolu'ya 2 dalga göç olmuş ve bu göçler sonucu çok sayıda kent ve uygarlık merkezi oluşmuştur. Günümüzde bunlardan 100'e yakını Antalya sınırları içerisinde bulunmaktadır.
İ.Ö. VII. yüzyıldan 546 yılına kadar bölgede süren Lidya egemenliği yerini İ.Ö. 546 yılında Pers egemenli ğine bırakmıştır. Makedonya Komutanı Büyük İskender, bölgedeki Pers egemenliğine İ.Ö. 336 yılında son verir. Bergama Kralı II. Attalos (İ.Ö.159-138) mevcut kenti onartmış ve Antalya kentinin bilinen tarihi başlamıştır. O tarihten itibaren kent Attalaia adıyla bilinmekte, daha sonra Adalia ve Adalya gibi isimler alarak günümüze Antalya olarak ulaşmaktadır.
İ.Ö. 133 yılında Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu'na katılır. Bundan sonra bölgede korsanların ve korsanlara ait küçük kentlerin önemli rol oynadığı bir devir başlar. Roma Kralı Antonius, Coracesium (Alanya) ve çevresini Kleopatra'ya, Suriye, Kilikya ve Fenike'yi ise Kleopatra'nın oğluna vermiştir. İ.Ö. 32 yılında bölge tekrar Roma'ya bağlanmıştır.

Cladius İ.S. 43 yılında Pamfilya ve Likya'yı birleştirerek bir krallık haline getirmiştir. İ.S. II. ve III. yüzyıllarda Antalya, tarihinin en görkemli gelişmesini yaşar. İ.S. II. yüzyıldan itibaren bölgede Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı görülür. Bizans egemenliği sırasında, İ.S. V. ve VI. yüzyıllara kadar Antalya'nın yeni bir gelişme devri geçirdiği bilinmektedir. Bu yüzyıllarda kent, surların dışına kadar taşmıştır.

İ.S. VII. yüzyıldan itibaren bölgede Müslüman Arapların etkili olmaya başladığı görülür. Bölge, İslam egemenliğine 1085 yılında ve Anadolu Selçukluları'ndan Süleyman Şah zamanında geçmiştir. Ondan önce İ.S. 860 yılında Amiral Karinoğlu Fazl Antalya'yı almışsa da kısa bir süre sonra kent tekrar Bizans'a geçmiştir.
1103 yılında Bizans İmparatoru Alexius Komnenos Antalya'yı ele geçirmişse de kent kısa süre sonra tekrar Türklere geçmiştir. Bu tür el değiştirmeler 6 kez tekrarlanmıştır. 1120-1206 yılları arasında Antalya Bizans'ta kalmıştır.
1206 yılında Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya'yı alır. Ölümü üzerine kent tekrar Hıristiyanların eline geçmiş, fakat oğlu Keykavus kısa bir süre sonra geri almayı başarmıştır.
Selçuklular İlhanlı baskısına daha fazla dayanamayıp zayıflayınca Anadolu'da bağımsız beylikler devri başlamıştır. Bu devrede Antalya 95 yıl süre ile bağımsız bir beylik olarak kalmıştır. Hamidoğulları soyundan gelen Teke Beyleri 1308-1426 yılları arasında, bölgede Teke Beyliği egemenliğini sürdürmüşlerdir.
Antalya'nın Osmanlı denetimine girişi ile ilgili kaynaklarda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bazı kaynaklarda, Antalya'nın I. Murat zamanında ve 1391 yılında Osmanlı topraklarına katıldığı belirtilmektedir. Diğer bazı kaynaklar ise bölgeyi Yıldırım Beyazid'in aldığını ve Antalya'yı oğlu Sultan Murad'a hediye ettiğini ileri sürmektedir. Birinci Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı yönetiminde kalan Antalya, Teke Sancağı'na bağlı önemli bir liman kenti olarak varlığını sürdürmüştür.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 29 Nisan 1919'da Antalya ve çevresi İtalyanlar tarafından işgal edildi.
5 Temmuz 1921’de ise Antalya İtalyan işgalinden tamamen kurtulur.


Termessos: Antalya çevresindeki antik kentlerin en ilginçlerindendir. Toros Dağları üzerinde 1050 m. yükseklikte kurulmuş bir Pisidya kentidir. Termessos Ulusal Parkı içinde bulunması ve koruma altında tutulan çok sayıda bitki ve hayvan türü ile birarada bulunup eşine az rastlanır bir sentez oluşturması ayrı bir özelliğidir Termessos'un. Kent tamamen dağlık ve engebeli bir alanda kuruludur. Termessos insanlarına Solym'ler denilmektedir. Solym'ler diğer antik kentlerdekinin aksine denizden gelen kavimler değildirler. Tamamen Anadolu kökenlidirler. Termessos'un bilinen tarihi Büyük İskender'in İ.Ö. 333 yılında Termessos'u kuşatmasıyla başlar. İskender, şahin yuvasına benzettiği bu kenti alamamıştır. Termessos İ.S. V. yüzyıla kadar varlığını sürdürebilmiştir. Kent Surları, Hadrian Kapısı, Su Sarnıçları, Tiyatrosu, Gymnasiumu, Agorası, Odeionu ve Hereonu kentin önemli yapıtlarından bazılarıdır. Geniş bir alana yayılmış mezarlığı, Alketas, Agatemeros ve Arslanlı Mezar gibi anıt mezarlar herkesin hayranlığını toplamaktadır .
Perge: Antalya’nın 18 km güneydoğusundadır. Kalıntılar iki tepeye yayılmıştır. Bir tepede tiyatro, diğerinde ise akropol yer alır. Efsanelere göre şehir Truva’dan gelen üç kahraman tarafından kurulmuştur.
Sillyon: Alanya yönünde Antalya’dan 34 km uzaklıktadır. Aspendos ve Perge arasında yer alır. Tarihi M.Ö. IV. yüzyıla dek uzanır.
Aspendos: Pamfilya’nın en önemli kentlerinden biridir. Köprüçay’ın, denizle birleştiği noktada kurulmuştur. Bir zamanların önemli liman ve ticaret merkezidir. Odeon, bazilika, çeşmeler ve ünlü tiyatrosu görülmeye değer.
Ariassos: Antik bir dağ kenti olan Ariassos çevreye egemen bir vadide kurulmuştur. Giriş kapısı, hamamları, kaya mezarları ve mezar anıtları ile görülmeye değer bir kenttir. Karatay Medresesi: Selçuklu oyma sanatının güzel örneklerinin bulunduğu bir giriş kapısı ve mihrabı vardır. 1250 yılında Emir Celaleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır. Yapımında Roma devri surlarından yararlanılmıştır.
Murat Paşa Camii: fiarampol Caddesi üzerindedir. Kuyucu Murat Paşa tarafından 1570 yılında yaptırılmış, 1960 yılında onarım görmüştür.
Tekeli Mehmet Paşa Camii: Kalekapısı bölgesindedir. 1593-1607 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır. Tekeli Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder