17 Eylül 2012 Pazartesi

Türkiyede Anayasaların Tarihi


Türkiyede Anayasaların Tarihi
Magna Carta (1215) ile dünyanın Anayasa hareketlerine öncülük etmiş olan İngiltere başta olmak üzere, hemen bütün demokrasi mücadelesi yapan ülkelerde anayasal metinlerin tek amacı olmuştur: İktidardaki mutlak hükümdarın yetkilerinin sınırlanması. Bunun tabii sonucu da hükümdar karşısında, vatandaş hak ve özgürlüklerinin sınırlarının genişletilmesidir.
Türkiye'nin siyasal gelişmesi içinde de anayasal hareketler yukarıdaki çizgiyi izlemiştir. Buradaki anayasal hareketler deyimi geniş onlamda kullanılmış olup, yalnızca Anayasa yapılması ile ilgili değildir. Osmanlı-Türk tarihinin iik Anayasa'sının 1876 tarihini taşımasına rağmen, anayasal hareketler çok doha önceleri başlamıştır.
Anayasal hareketler, yukarıda da değindiğimiz gibi, talepte bulunanlar açısından bir tür hürriyet mücadelesidir. Başlangıçta bu, hükümdar tebaasının (subject), vatandaş (citizen) olma, vatandaş statüsüne kavuşma çabasıdır. Hükümdara karşı girişilen mücadele sonunda, hükümdarın tebaası olmaktan kurtulan kişi, devletin vatandaşı olmaktadır. Bundan böyle vatandaş bir takım haklara ve hürriyetlere kavuşmakta ve haklar, hükümdarın tekelinden çıkarak vatandaşlarla paylaşılmaktadır. Bir kısım haklarını vatandaşlarıyla paylaşmak zorunda kalan hükümdarın haklarının alanı, doğal olarak, daralmaktadır.



Senedi İttifak
Bu açıdan bakıldığında, Osmanlı tarihinde rastlıyacağımız ilk belge Senedi İttifak'tır: Senedi ittifak, Padişah II. Mahmut'la Anadolu va Rumeli ayanı arasında imzalanmış bir pakttır. Osmanlı tarihinde ilk kez; bu belgeyle bir padişah, devletin bozuk durumunu düzeltmek üzere, taşra teşkilatındân yardım istemektedir. Taşra teşkilatının yani Anadolu ve Rumeli Beylerinin sağlıyacağı bu yardım tek taraflı değildir. Bunâ karşılık, Padişah da vatandaşlarına bir takım taahhütlerde bulunmakta, mükellefiyet altına girmektedir. Yani Padişah artık eskiden olduğu gibi, dilediği şekilde hareket hakkına sahıip değildir. İki tarafşı bu anlaşmayla Padişahın hakları, az da olsa daraltılmıştır. Bu suretle ilk defa mutlak iktidar, sınırlı bir iktidara dönüşmeye başlamıştır.
Tanzimat Fermanı
Yine Anayasa hareketleri açısından, Osmanlı döneminin ikinci önemli belgesi 1839 tarihli Tanzimat Fermanı vaya diğer adıyla Gülhane Hattı hümayunu'dur. Bu da tabii ki bir Anayasa değildir. Fakat anayasal gelişmeler içerisinde önemli bir yeri olan bir belgedir. Gülhane'de yabancı devlet temsilcileri önünde okunan bu fermanla Osmanlı vatandaşlarına can ve mal güvenliği konusunda güvenceler verilmekte; askerlik ve vergi konularının daha adil bir şekilde düzenlenmesi öngörülmektedir.
Bütün bunları gerçekleştirmek için Meclisi Ahkamı Adliye isimli bir kurulun oluşturulması da Tanzimat Fermanı'nda karar altına alınmıştır. Padişah, Fermanın sonunda; yeni çıkacak kanunlara uyacağını belirtmiş, bunlara aykırı hareket etmeyeceğine Allah üzerine yemin etmiştir.
Senedi İttifak'ın Padişah'la Ayan arasında imzalanan iki taraflı bir pakt olmasına Karşılık, Tanzimat Fermanı, Padişah'ın tek taraflı iradesiyle tebaasına tanıdığı hakları ihtiva eden bir belgedir. Burada Padişah, bir çeşit ''auto-limitation''  yoluyla kendi haklarını kendisi sınırlandırmaktadır.
Diğer Fermanlar
Tanzimat Fermanı'ndan sonra iki ferman daha çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi Padişah Abdülmecit'in Babıali'de okuduğu 1845 tarihli Hattı Hümayun'dur. Daha önce vaad edilen kanunların çıkarılmadığını vurgulayan bu fermanda Padişah, gerekli düzenlemelerin yapılması için direktifler vermektedir.
Bunu takiben, 1856'da çıkarılan Istahat Fermanı da yine bir takım yasal düzenlemelerle imparotorluğun sorunlarına çözüm arayan önemli bir belgedir.
Anayasaların hazırlanış şekillerinden biri olan ve ''ferman usulü'' denen bu yöntemle hazırlanan bütün bu fermanlar, Türkiye'nin anayasal gelişmesi içerisinde, birer nirengi noktasıdır.
1876 Kanuni Esasisi
Osmanlı-Türk tarihinin ilk Anayasası 1876 tarihli Kanunu Esasi'dir. Bu Anayasa, dinci, monarşik bir devlet şekli kabul etmektedir. Padişahın, o zamana kadar fermanlarla sınırlanmış da olsa, tek başına kullandığı otorite bundan böyle, Padişahla meclis arasında taksim edilmektedir.
Bu Anayasa ile yasama yetkisi, Meclisi Umumi adı verilen ve Heyeti Ayan ile heyeti Mebusan adlarında iki meclisten oluşan bir organa verilmiştir. Yani 1961 Anayasası'nda olduğu gibi, iki meclis sistemi kabul edilmiştir.
Ayan Meclisi, İngiltere'nin Lordlar Kamarası'na benzetilerek, üyelerinin kaydı hayat şartıyla Padişah tarafından, doğrudan doğruya, atanması esası kabul edilmiştir. Ayan azası olabilmek için 40 yaşını doldurmuş, işleri ve eserleriyle memleketin güvenini kozanmış, devlet işlerinde iyi hizmeti ile tanınmış olmak koşulları aranmıştır.
Mebusan Meclisi'nde müzakere ve kabul edilen kanun lâhiyaları daha sonra Ayan Meclisi'nde görüşüşür. Ayan Meclisi, önüne gelen kanun tasarılarını şeriata, Padişahın hak ve ayrıcalıklarına; hürriyetlere Anayasa hükümlerine, devletin bütünlüğüne, ülkenin iç güvenliğine, genel ahlâkcı aykırı hususlar görürse bu tasarıları kesin olarak red eder veya değiştirilmek üzere Mebusan Meclisi'ne geri gönderir. Kabul ettiği kanun tasarılarını ise Padişahın tastikine sunmak üzere Sadrazam'a havale eder.
Mebusan Meclisi, her elli bin erkek vatandaşa bir temsilci olmak üzere, seçilecek kimselerden meydana gelir. Seçme ve seçilme hâkkı yalnız erkeklere tanınmıştır. Mebusan Meclisi üyeliği için 30 yaşın doldurulmuş olması gerekir. Seçim dönemleri 4 yıldır.
Yürütme Organı: Bu organın başı Padişah'tır, Padişah bu yetkisini bakanları vasıtasile kullanır. Bakanların göreve atamaları ve yerlerinden alınmaları tamamen Padişah'ın yetkileri içerisindedir. Padişahlık ise veraset yoluyla babadan oğula intikal eder. Padişah'ın hak ve yetkiteri son derece geniştir. Bunların arasında Meclisi Mebusan'ın feshi, harp ve sulh yapma, yabancı devletlerle andlaşmalar imzalama, silâhlı kuvvetlere kumanda etme gibi yetkiler vardır.
Yürütme organının diğer kanadı ise Sadrazam, Şeyhülislâm ve vekillerden oluşan Bakanlar Kurulu'dur. Bakanlar Kurulu Padişah taraıfından tayin edildiği gibi yine onun tarafından görevden de alınabilir.
Meclisle Bakanlar Kurulu arasında bir anlaşmazlık çıktığı taktirde Padişah, Bakanlar Kurulu'nu değiştirebileceği gibi, onları haklı gördüğü taktirde Meclisi de feshedebilir.
Padişah'a çok önemli bir yetki de 113. madde ile tanınmıştır. Bu maddeye göre Padişah, hükûmetin güvenliğini tehdit ettikleri anlaşılan kişileri, ülkenin çok uzak yerlerine sürgüne gönderme hakkına sahiptir. Nitekim Padişah, bu hükme dayanarak bir çok sürgünler yapmıştır.
1876 Anayâsası, 1903 ve 1914 tarihlerinde iki kez değişikliğe uğramıştır. 1909 değişikliğinde, Meclis'in feshi ile ilgili 35. madde değiştirilerek Meclis'in ağırlığı artırılmış ve feshi zorlaştırılmıştır. Bunun yanı sıra, Padişah'a vatandaşları sürgün etme yetkisi veren ünlü 113. madde de yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece Padişah'ın yetkileri biraz daha daraltılırken, parlemonter rejime doğru meyil de artırılmıştır.
1914 yılında Kanunu Esası iki defa daha değiştirilmiştir. 7, 35, 43 ve 102. moddelerle ilgili bu değişiklikler üzerinde daha fazla durmadan, anayasal hayatımızın gelişme seyrini izlediğimizde, Meclisi Mebusan'ın 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından basılıp, dağıtıldığını görüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder