19 Eylül 2012 Çarşamba

Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)


Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)
 (Anne Çocuk Eğitimi Vakfı sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), 1993 yılında, bilimsel bir araştırma projesinin devamlılığını sağlamak amacıyla kurulmuş olan bir vakıftır. Vakfın kuruluş amacı anneler ve çocukları eğitmektir, ancak bugün bu amacını aşarak babalara, çocuksuz kadınlara ve ailelere de eğitimler vermektedir. AÇEV'in, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ile ortak yürüttüğü projeler mevcuttur.
Ayşen Özyeğin başkanlığında, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ve Prof. Dr. Sevda Bekman'ın bilimsel araştırmalarının etkileri sonucunda kurulmuştur. 1982-1986 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde okul öncesi çağdaki çocukların eğitim durumlarıyla ilgili Bekman, Kağıtçıbaşı ve Diane Sunar tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, Anne-Çocuk Eğitim Programı geliştirilmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Programın oldukça olumlu sonuçları üzerine, programın yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır. Program, 1993 yılında AÇEV ile kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.

Antepli Şahin Bey - Mehmed Said

Antepli Şahin Bey - Mehmed Said

Antepli Şahin Bey - Mehmed Said
Şahin Bey'in asıl adı Mehmed Said'tir. 1877 yılında Gaziantep'in Bostancı Mahallesinde 55 nolu evde doğmuştur. Babası Abdullah Efendi, annesi Ayyuş hanımdır.
Mehmet Said, 1917 Ekim'inde Sina cephesinde vazife almıştır. Başçavuş iken mensup olduğu alayla, Ayn-ül Cebel denilen bir kalede Araplar tarafından sarılmıştır. Muhazara uzun sürmüş, erzak bitmiş, cephane azalmış, Alay Komutanı da şehit olunca açlık ve sefaletten biten birlikler arasında Araplara teslim olmak eğilimi belirmeye başlamıştır. Mehmet Said birkaç arkadaşıyla teslim olmak isteyenleri yakalayıp, hapis etmiş ve bir gece karanlıkta faydalanarak çok sarp ve çetin bir geçitten askerleri muhasara dışına geçirmek suretiyle Alayı kurtarmıştır. Bu fevkalede hizmetine karşılık ordu komutanlığınca Mülazim-ı Sani ( Teğmen)'liğe terfi olunmuştur. 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısır'daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar esir olarak kaldı, ateşkesden sonra serbest bırakıldı.

ANTEP TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ

Antep Türküsünün Hikayesi

ANTEP TÜRKÜSÜNÜN HİKAYESİ
     Kilis yolu Kuva-yı Milliye komutanı olarak Kurtuluş Savaşı sırasında Antep savunmasına katılan Teğmen Şahin Bey, tek başına üstlerine yürüdüğü Fransız askerleri tarafından süngülenerek öldürüldü.

Yusuf Ziya Bahadınlı, Antep savunmasını da konu alan "Gemileri Yakmak" romanında Şahin Bey'le ilgili önemli bilgiler veriyor. Sözkonusu romandan aktardığımız şu bilgiler, türkülerdekilerle tamamen çakışıyor.

"Şahin bey, yıllarca savaşlara katılmış, esir düşmüş, Antep'e döner dönmez de soluğu Kilis yolunda almıştı. Kısa zamanda köylüyü örgütledi. Köy ağaları aşiret reisleri bile ona saygı duyuyorlardı. Herkese güven veriyordu. Geceleri az uyuyor, nöbet yerlerini dolaşıyor, nöbetçilerle konuşuyordu. Antep'ten en küçük bir yardım gelmiyordu. Gözcüler bir gün bir Fransız konvoyunun Kilis'ten Antep'e yiyecek getirdiğini haber verdiler. Engel olmak gerekiyordu. Şahin bey hemen çeteler arasında görev bölümü yaptı. Yol boyundaki köyler boşaltıldı. Fransızlar 26 Mart sabahı saat beş buçukda Kızılburun'a ve şosenin doğusundaki Kantara köyüne uzanan tepelerdeki siperlerimize saldırıya geçtiler. Daha çok top ve makineli tüfekle ateş ediyorlardı. Bizde otomatik silah yoktu. Osmanlı, Alman, İngiliz, Rus yapımı tüfekler vardı. Onlar eğitim görmüşlerdi. Bizimkilerse ömründe silah görmemiş köylü çetelerdi. Yine de düşmana karşı canla başla savaşıyorlardı. Düşman şosenin solundaki siperleri aldı. Şahin Beyin başında bulunduğu sağ kanat bir süre dayandıysa da sonunda çözüldü ve dağıldı." (s. 57. 58. 59)

ANTEP TÜRKÜSÜ


ANTEP TÜRKÜSÜ
Kara imiş şu Antep'in yazısı
Meleşmiyor koyun ilen kuzusu
Ana baba bacı kardaş acısı

Nerde benim sarı güllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım

Fransızlar her taraftan geldiler
Top sesinden çocuklar da öldüler
Çok gelinler evde yalnız kaldılar

Nerde benim mor sünbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım

Kavaklı'nın şirazesi bozuldu
Hanemize kara yazı yazıldı
Camilere şehit kabri kazıldı

Nerde benim mor lale bağlarım
Antep diye uğrun uğrun ağlarım

***

Gaziantep

Gaziantep

Gaziantep
Gaziantep, halk arasındaki eski adıyla Antep, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi arasında bulunan aynı adlı ilin merkez şehridir. Güneydoğuda şehir olarak en fazla nüfusu barındırır. Nüfus Bakımından Türkiye'nin 6.Büyük Kentidir.[2] Sanayi ve gelişmişlik bakımındandan birincidir. Gaziantep, Şehitkamil, Şahinbey olmak üzere iki metropol ilçeye ayrılmıştır. Gelişmişlik açısından Türkiye'nin 20. büyük ilinin merkez ilçesidir.[3] Ayrıca Gaziantep, Türkiye'nin hâla yaşanılan en eski kenti olup, Dünya'nın da hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biridir.[4] Bunların yanında Gaziantep, Türkiye sanayisi ve ticaretinde de çok önemli bir yer tutar. Bunun sebepleri arasında Gaziantep'in Anadolu ile Orta Doğu arasında bir konumda bulunması ve liman kentlerine yakınlığı sayılabilir. Gaziantep'in simgeleri arasında Gaziantep Kalesi, baklava , antepfıstığı ve bakırcılık sayılabilir.
Gaziantep'in bilinen en eski adı Romalılar tarafından verilen Antiochia ad Taurum'dur. "Antiochia ad Taurum", Latince "Toroslar'ın karşısındaki Antakya" anlamına gelir. Daha sonra şehri ele geçiren Araplar şehre Ayıntap demiştir.[5] Ayıntap adının kökenine ilişkin rivayetlerden birkaçı;[6]

Antalya Müze'si

Antalya Müzesi

Antalya Müze'si
Antalya Müze'sinin kuruluşu ve gelişmesi oldukça ilginçtir. 28 Mart 1919 tarihinde Antalya İtalyanlar tarafindan işgal edildi. İşgal kuvvetleri ile birlikte gelen arkeolog, yöreyi gezerek buldukları antik eserleri toplayıp İtalyan Konsolosluğuna taşımaya başladılar. Bu arada Antalya tarihine ilgi duyan ve arkeolojiyi seven lise öğretmeni Süleyman Fikri Bey, tarihi eserleri medeniyet adına topladıklarını idda eden İtalyanların bu hareketlerine karşı çıktı. Tekeli Mehmet Paşa Camii'nin yanında terk edilmiş küçük bir mescidi düzenliyerek Antalya Müze'sinin ilk temelini atmış oldu. Daha sonra İtalyanların Antalya'dan çekilmesi üzerine onların topladıkları eserleri de bu küçük müzeye getirdi.
1937 Yılından sonra Yivli Minare Camii müze olarak kullanıldı. Bölgede yapılan kazılarda yeni yeni eserler bulundu. Eski uygarlıkların kalıntıları bir bir toprak üzerine çıkarılıp sergileniyordu. Bugün Konyaaltında bulunan ve çağdaş bir anlayışla düzenlenmiş Türkiye'nin en büyük müzelerinden biri olan Antalya müzesinde 13 teşhir salonu ve açık hava galerisi vardır. Kapladığı alan 7.000 metre kare olan müzede sergilenen eser sayısı 5.000 kadardır. 25.000 - 30.000 kadar eser ise müzede sergilenmeden korunmaktadır.

Antalya Kültür Turizmi

Antalya Kültür Turizmi

Antalya Kültür Turizmi 

ANTALYA KÜLTÜRÜ

Müzeler ve Ören Yerleri
 Antalya Müzesi
Antalya’da ilk müze, 1922 yılında Antalya ve çevresinde derlenen arkeolojik eserlerin Alaaddin Camii’nde depo edilmesiyle kurulmuştur. 1934 yılında buradaki eserler Yivli Minare ve külliyesine taşınarak, 1937 yılında ziyarete açılmıştır. 1972 yılında bugünkü binasında hizmet vermeye başlayan müze 1988 yılında “Avrupa Konseyi Özel Ödülü”nü kazanmıştır.
Antalya Müzesi 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava teşhiriyle bölgenin tarihini kronolojik olarak yansıtmaktadır.

Antalya

Antalya

Antalya    
Antalya kenti, Akdeniz kıyısında kendi adını taşıyan körfezde, denizden 39 m. yükseklikteki kayalıklar üzerine kuruludur. Deniz kıyısı ile yükseklikleri 3086 m.'ye kadar ulaşan Toros Dağları arasında farklı büyüklükteki ovalar, Antalya ve çevresinin ilk göze çarpan görüntüleridir. Kara ile deniz, kilometrelerce uzanan plajlarla, ya da sarp kayalıklarla birbirine kavuşur. Toros Dağları arasında kendine özgü yarlar, uçurumlar ve özellikle kıyıya yakın kesimlerde mağaralar ayrı bir özellik katar bu bölgeye.
Torosların güneylerinden kaynaklanan çok sayıda irili ufaklı akarsu, ovalara bereket akıtarak Akdeniz'e ulaşır. Tamamı berrak ve temiz olan bu sular, geçtikleri yerlerde ve denize dökülürken eşine ender rastlanır güzellikte çağlayanlar oluştururlar. Antalya'da doğa, bitki örtüsü yönünden çok zengindir. Kıyı şeridinde her türlü tropikal bitki görülebilir. Yer yer dev boyutlara ulaşan kaktüs türleri Antalya'ya ilk gelenlerin hemen dikkatini çeker. Kıyıdan uzaklaşılıp Toros'ların
eteklerine gelindiğinde, Akdeniz ülkelerine özgü maki bitki örtüsü egemenliği görülür. Her tür meşe ve çam ağaçlarının oluşturduğu sağlıklı ve gür ormanlar makileri izler. Ova bölgelerinde, pamuk ve susam tarlaları, portakal, limon ve muz bahçeleri ayrı bir güzellik oluşturur.
Antalya sahip olduğu arkeolojik ve doğal güzellikler sayesinde "Türk Rivierası" adını almıştır. Deniz, güneş, tarih ve doğanın sihirli bir uyum içinde bütünleştiği Antalya, Akdeniz'in en güzel ve temiz kıyılarına sahiptir. 630 km. uzunluğundaki Antalya kıyıları boyunca, antik kentler, antik limanlar, anıt mezarlar, dantel gibi koylar, kumsallar, yemyeşil ormanlar ve akarsular yer alır.

ANNENİN ÇOCUĞUNUN EĞİTİMDEKİ ÖNEMİ


ANNENİN ÇOCUĞUNUN EĞİTİMDEKİ ÖNEMİ
Hiç şüphesiz çocukların iyi bir şekilde yetişmesinde annelerin rolü inkâr edilemez, anneler çocuk eğitiminde en önemli konuma sahiptirler. Çocuğun eğitiminde annenin yerinin çok önemli olması, babanın çocuk eğitiminde sorumluluğunun az olduğu anlamına gelmez, babanın çocuğuyla ilgilenmesi için onun büyümesini bekleyemez. Bu yüzden çocuk eğitimi ve bakımı anne babaların her ikisinin de karşılıklı sorumluluk paylaşımı ile yürütmesi gereken bir durumdur.

Çalışma ve şehir hayatında babaların çocuklarını az görmesi, çocuklarla ilgilenmenin tamamen annenin üzerine bırakılması hem anneler hem çocuklar açısından büyük sorunlara yol açmaktadır. Babanın desteği olmadığı için; anneler çocuğa uygun eğitim ve disipli­ni vermekte zorluk çekmektedirler ve çocuklar da babalarını seyrek gördükleri, etkinliğini hissetmedikleri için bazı psikolojik sorunlar yaşarlar. Bu durum anneyi ve çocuğu etkilemektedir, anneler evin sorumlu­luğu, çocuğun bakımı gibi konularda yalnız kalıp strese girmekte­dirler.

Anneler Günü Şiirleri


Anneler Günü Şiirleri
Anne
anneciğim bugün sen dur
ben bakayım sana ne olur
ne istersen pişireyim
evi silip devrişeyim

ben doldurdum aklarını
ödeyemem haklarını
bugün senin günün anne
bak kendini yordun gene
canım kadar sevdiğim kim benim canım anneciğim!

ANNE SÜTÜ İLE BESLENMENİN FAYDALAR



Anne Sütü İle Beslenmenin Faydaları
ANNE SÜTÜ İLE BESLENMENİN FAYDALARI
  
·  Anne sütünün hazmı kolaydır. Bebek çok rahatlıkla hazmeder, hazımsızlığa hemen hemen hiç rastlanmaz.
·  Anne sütünün sıcaklığı her zaman istenilen derecededir. Çünkü vücut sıcaklığındadır.
·  Anne sütü, oluşmuş antikorları sayesinde bebeği birçok bulaşıcı hastalığa karşı korur. Bu, özellikle bebeğin ilk aylarında ona doğal bir koruma sağlar.
·  Anne sütü ile beslenen bebekler genellikle ilk aylarda diğer bebeklere göre daha az hasta olurlar.
·  Anne sütünde bulunanan demiri bebeğin vucudu kolaylıkla emer.
·  Anne sütü ile beslenen bebeklerde, inek sütü ile beslenen bebeklerde görülebilen protein alerjisi olmaz.

Anne Sevgisi - Anne Sevgisi Şiir

Anne Sevgisi

  Anne Sevgisi
Sıcağın sinmiş bana,
Seni severim ana.

Sensin bana can veren,
Sensin bana kan veren.

Küçükken yudum yudum,
Sütlerinle uyudum.

Kulağıma ninniler,
Neler söyledin, neler.

Beni büyüttün ana,
Beni yürüttün ana.

Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)

Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)

Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)
 (Anne Çocuk Eğitimi Vakfı sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), 1993 yılında, bilimsel bir araştırma projesinin devamlılığını sağlamak amacıyla kurulmuş olan bir vakıftır. Vakfın kuruluş amacı anneler ve çocukları eğitmektir, ancak bugün bu amacını aşarak babalara, çocuksuz kadınlara ve ailelere de eğitimler vermektedir. AÇEV'in, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ile ortak yürüttüğü projeler mevcuttur.
Ayşen Özyeğin başkanlığında, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ve Prof. Dr. Sevda Bekman'ın bilimsel araştırmalarının etkileri sonucunda kurulmuştur. 1982-1986 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde okul öncesi çağdaki çocukların eğitim durumlarıyla ilgili Bekman, Kağıtçıbaşı ve Diane Sunar tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, Anne-Çocuk Eğitim Programı geliştirilmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Programın oldukça olumlu sonuçları üzerine, programın yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır. Program, 1993 yılında AÇEV ile kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.

ANNE BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI GÖREVLERİ


Anne Babanın Çocuklarına
Karşı Görevleri
ANNE BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI GÖREVLERİ

Anne babanın çocuklarına karşı yükümlülükleri oldukça fazladır. Bunların tümünü saymak konunun uzamasına sebep olacağı için kısaca şu başlıklar altında sıralayabiliriz

1- Çocuğu Kabullenmek: Birçok anne baba çocuğun cinsiyetine aşırı önem verirler. Mesela bazıları çocuklarının erkek, bazıları da kız olmasını ister.
Çocuğun anne baba üzerindeki haklarından biri de, cinsiyetine önem verilmemesidir. İmam Seccad’ın (a.s) çocuğu olduğu zaman, diğer özelliklerini sormadan önce, sağlıklı olup olmadığını sorar ve şöyle buyururdu: “Allah’a şükürler olsun ki benden sakat bir nesil yaratmadı.” Peygamber (s.a.a), cinsiyet karşısındaki hassasiyetin giderilmesi adına kızına şöyle buyuruyordu: “Kız çocuğu hoş kokulu bir gül gibidir; koklarım onu ve rızkına Allah kefildir.” Ya da kızının elini öper ve “Kız, Allah’ın hediyesidir.” Buyururdu.
2- Çocuğa isim vermek: Çocuğa dünyaya gelmeden önce isim vermek daha iyidir. Hamilelikten itibaren iki isim seçmeli, kız ise biri, erkek ise diğeri verilmeli. İyi isim seçmek çocuk için çok önemlidir. Bilhassa gelecekte önemli bir şahsiyet olması durumunda. Öyle bir isim seçmek lazım ki, o isimle gurur duymalı ve kudretli, temiz insanlar zümresinde görmeli kendisini. Ayrıca çocuğa, Peygamber sülalesinin isimlerinin verilmesi tavsiye edilmiştir.

ANLATIM TÜRLERİ

Anlatım Türleri

ANLATIM TÜRLERİ
1-BETİMLEYİCİ ANLATIM

Özellikleri:
1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
2.kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.
3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere simgesel betimleme denir.
4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.
5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.


ANLATIM BOZUKLUKLARI ÖRNEKLERİ

Anlatım Bozukluğu Örnekleri

ANLATIM BOZUKLUKLARI ÖRNEKLERİ
1)Gereksiz Sözcük Kullanma:
Bir cümlede anlamları aynı olan veya anlamca biri diğerini içeren sözcüklerin birlikte kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.

*Kulağıma eğilerek alçak sesle bir şeyler fısıldadı.
*Bu yol yaya yürümekle bitecek gibi değil.
*Onlar da beş yıldır karşılıklı mektuplaşıyorlar.
*Geçmişteki hatıralardan bir şikayetim yok
*Ülkemizin sorunları bitmiyor ,tükenmiyor
*O günleri daha henüz dün gibi hatırlıyorum
*Bu gece ısı sıfırın altında eksi beş derece olacak.
*Gülmesinin nedeni bugün iyi bir haber almasındandır.
*Onunla ilk tanışmamızı unutamam.
*Dün gece uyurken gördüğü rüyayı anlattı.
*Sanki dalgasız bir deniz gibiydi yüzü.

Anlatım Bozuklukları

Anlatım Bozuklukları

Anlatım Bozuklukları 

Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.
Bu konu ile ilgili, ÖSS’de 5 ya da 6 soru çıkmaktadır. Sadece anlamla ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özellikler gösterdiğinden, daha önceki konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir.
Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle verilir ve “Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?” diye sorulur, bazen de “Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?” şeklinde sorulur.
Anlatım bozukluklarını anlama ve yapıya dayalı bozukluklar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz:
1. Anlama dayalı bozukluklar:
Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz.
* Gereksiz sözcük kullanılması
* Cümlede belirsizlik bulunması
* Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması
* Sözcüğün anlamca cümleye uymaması
* Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması
* Mantık hatasının olması
* Deyimin yanlış anlamda kullanılması
* Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
* Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir.

ANLATIM BİÇİMLERİ ve DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Anlatım Biçimleri

ANLATIM BİÇİMLERİ ve DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
     Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere başvurulur.İşte,anlatımı gerçekleştirirken başvurulan bu yöntemlere “anlatım biçimleri” diyoruz.
    Anlatım biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:
1)Açıklayıcı Anlatım,
2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)
3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4)Tartışmacı Anlatım
 A)AÇIKLAYICI  ANLATIM:
Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek,bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.
 ÖRNEK:Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış,öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir.Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini,çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar.Esendal,günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir.Öykülerindeki olaylar son derece basittir.

ANLATIM BİÇİMLERİ

anlatım biçimleri
Anlatım

  ANLATIM BİÇİMLERİ 
   Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere başvurulur.İşte,anlatımı gerçekleştirirken başvurulan bu yöntemlere “anlatım biçimleri” diyoruz.
    Anlatım biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:
1)Açıklayıcı Anlatım,
2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)
3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4)Tartışmacı Anlatım
 A)AÇIKLAYICI  ANLATIM:
 Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek,bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.
 ÖRNEK:Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış,öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir.Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini,çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar.Esendal,günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir.Öykülerindeki olaylar son derece basittir.

ANKARANIN TARİHİ YERLERİ

Ankara'nın Tarihi Yerleri

ANKARANIN TARİHİ YERLERİ

Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’da, Anadolu'nun arkeolojik eserlerini sergileyen ve dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan bir müzedir. Atpazarı semtinde, Ankara Kalesi'nin dış duvarının güneydoğu kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alır. Bu yapılardan biri Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri Kurşunlu Han'dır.
Başlangıçta sadece Hitit dönemine ait eserlerin sergilendiği müze, daha sonra diğer uygarlıklara ait eserlerle zenginleşmiş ve Hitit Müzesi olmaktan çıkıp, Anadolu Medeniyetleri Müzesi haline gelmiştir. Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, Anadolu Arkeolojisi, Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar Osmanlı Devrinin bu tarihi mekanlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.
1997 tarihinde İsviçre'nin Lozan Kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek Ayrupa'da Yılın Müzesi unvanını almıştır.

Ankara'nın Başkent Oluşu

Ankara'nın Başkent Oluşu

ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞU

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum, Sivas Kongrelerinden sonra 27 Aralık 1919 günü Temsilciler Kurulu üyeleriyle birlikte Ankara'ya geldi.
O zamana kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul idi. Osmanlı Mebusan Meclisi son kez 12 Ocak 1919'da İstanbul'da toplandı. 16 Mart 1919 günü İngilizler İstanbul'a girdi. Önce meclisi bastılar. Bu olay üzerine birçok milletvekili Anadolu'ya geçti. Yakalananlardan çoğu tutuklandı. Artık Osmanlı Mebusan Meclisi'nin İstanbul'da toplanma olasılığı kalmamıştı. Milletvekillerinin toplanacağı ve ülkenin yönetileceği bir başkent gerekiyordu.
Ankara, Anadolu'nun ortasında, savaş cephelerine eşit uzaklıkta bir kentti. Savaşın yönetimi ve haberleşme, Ankara'dan kolaylıkla yürütülürdü. Dağılan Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleri ile Sivas ve Erzurum Kongreleri'nde seçilen temsilcilerin bir yerde toplanması gerekiyordu. Bu nedenle 19 Mart 1919 günü Mustafa Kemal Paşa kimi illere ve komutanlıklara bir genelge gönderdi. Bu genelgede özetle; "Osmanlı Devletinin yaşamı ve egemenliğinin sona erdiği" bildiriliyor, "Türk ulusu kendi yaşamını ve bağımsızlığını koruyacaktır." deniliyordu. Bu genelgeden sonra temsilcilerle Osmanlı Mebusan Meclisi'nden gelen üyeler Ankara'da toplanmaya başladılar. Ankaralılar onları coşkuyla, sevinçle, sevgiyle karşıladı.

ANKARA YÖRESİ HALK OYUNLARI

Ankara Yöresi
Halk Oyunları

ANKARA YÖRESİ HALK OYUNLARI

OYUNLARIN ÇALGILARI
Meydanlarda: Davul-Zurna.
Meydanlarda ve Kapalı Yerlerde: Saz.

Ağır halay - Halay, Erkek.
Allılar -
Allı Turna -
Ankara Zeybeği - Zeybek - Erkek, Üç kişilik grup veya guruplar,
Arap-
Arzuyla Kanber -
Avşar halayı - Halay, Erkek.

ANKARA'NIN YÖRESEL KIYAFETLERİ NELERDİR?

Ankara'nın Yöresel Kıyafetleri

ANKARA'NIN YÖRESEL KIYAFETLERİ NELERDİR? 
ERKEK GİYSİLERİ
CENEL OLARAK ERKEK GİYİMİ, AYAKTA YEMENİ, DİZ KAPAĞINA KADAR ÇEKİLEN YÜN VEYA TİFTİKTEN ÇORAP, ŞALVAR, ŞAL, KADİFE YELEK VE ÜSTÜNE GİYİLEN İÇLİKTEN İBARETTİR. BAŞA İSE BİR TATKE GİYİLİR, ÇEVRESİNE PUŞU BAĞLANIR.
II.ABDÜLHAMİT DEVRİNDEN ÖNCE ANKARA'DA EFELET "ÇARLIK DİZLİK" DENİLEN BEYAZ PATİSKADAN DİZ KAPAĞININ HEMEN ALTINDA BİR TÜR KISA ŞALVAR GİYERLERDİ. BU DİZLİKLERİN "PAÇALIK" OLARAK ADLANDIRILAN KISIMLARI (ÜST BACAK BOYUNDA OLAN KISIM) SARI İPEKLE İŞLİ OLUR VE SİM KARIŞIK, YÜNDEN UZUN, BEYAZ "SİVRİHİSAR DİZ ÇORAPLARI" İLE GİYİLİRDİ. SONRALARI SİVRİHİSAR'DA İŞLENİP ÖRÜLEN BU DİZLİK VE ÇORAPLAR TERKEDİLEREK II. ABDÜLHAMİT DEVRİNİN İLK YARISINA KADAR BUNLARIN İŞLEMESİZ, DÜZ PATİSKADAN OLANLARI İLE DÜZ BEYAZ YÜNDEN DİZ ÇORAPLARI GİYİLMİŞTİR. BEYAZ DİZLİKLER İLE SIRTA "ÇARLIK İŞLİK" DENİLEN BEYAZ PATİSKADAN PARMAK YAKALI, ÖNDEN İRİ SEDEF DÜĞMELİ, UZUN BİLEZİKLİ KOLLU BİR İŞLİK VE ONUN ÜZERİNE KIRMIZI BEYAZ YOLLU "OSMANİYE İŞLİK" GİYİLİR, BELE GENİŞÇE ŞAL, KUŞAK İLE SİLAHLIK TAKILIRDI. BU TAKIMLAR İLE AYAĞA KESİNLİKLE “KIRMIZI” DİZ BAĞLI, UZUN, BEYAZ AJURUL DİZ ÇORABI VE KIRMIZI CİMCİME VEYA YEMENİ, SIRTA DA OSMANİYE İŞLİK ÜZERİNE SIRMALI, CAMDAN VEYA SIRMALI CEPKEN, BUNLAR YOKSA SIRMALI YELEK GİYİLİRDİ. SADECE SEĞMEN GÜNLERİNE ÖZGÜ OLAN BU DİZLİKLERE SIRMALI TAKIMLAR GİYİLMESİ KOŞULDU. İSTEYENLER BU ELBİSELER ÜZERİNE BOYUNDAN ATMA GÜMÜŞ KÖSTEKLİ SAAT, GÜMÜŞ HAMAİL, KOLA "PAZVANT" TAKARLARDI.

ANKARA'nın BİTKİ ÖRTÜSÜ



ANKARA'nın BİTKİ ÖRTÜSÜ
Bitki Örtüsü: Etrafı dağlarla çevrili olan Ankara, kışları soğuk, yazları kurak geçen bir iklime sahiptir. En yağışlı mevsim ilkbahardır.
Bu iklim şartları ve topografik yapı Ankara ve çevresinde iki ayrı bitki topluluğunun (step ve orman) gelişmesine imkan sağlamıştır. Yörede en yaygın olan bitki topluluğu step (bozkır)tir. Step bitki örtüsü az yağış alan çukur alanlarda ve platolar üzerinde yaygın haldedir. Bu bitki topluluğu içinde ağaç yok denecek kadar azdır. Genelde dikenli çalılar dikkati çeker. Bunun yanısıra akarsu boylarında sıralar halinde görülen iğde, söğüt ve kavak ağaçları step içerisinde yer alır. Step bitki örütüsünün en yaygın türlerini otlar oluşturur. Çoğu küçük boylu olan bu bitkiler birbiri yanında ve kümeler halinde toplanmıştır. Step bitki topluluğunun başlıca türlerini kısa boylu çayırlıklar, ayrıkotu, keven, sorguçotu, üzerlik otu, katırtırnağı, yabani arpa, püsküllü çayır, hardalotu, yemlikotu, yılgınotu, yavşanotu, gelincik, papatya, hatmi, kekik, sütleğen, ballıbaba, yabani gül, böğürtlen ve isimlerini sayamadığımız birçok bitki oluşturur.

Ankara - Ankara nın Tarihi - Ankara nın İlçeleri

Ankara

                                    Ankara 
Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara, Orta Anadolu'nun merkezi bir noktasında kurulmuştur. Bu merkezi konumu itibariyle tarih boyunca özellikle Selçuklular ve Osmanlılar devrinde, Ankara keçilerinin tüylerinden yapılan sof kumaşlarının yurt dışına satılması Ankara'yı kervansarayların güzergahı ve bir ticaret merkezi haline getirmiştir.
Ankara, Birinci Dünya Savaşı sonrası Atatürk liderliğindeki ulusal direnişte belirgin bir konum üstlenmiş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Türk yurdunun yabancı işgalinden kurtarılmasıyla 13 Ekim 1923'de yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmiştir.

Ankara'nın en belirgin noktasında yer alan yapı, Ulu Önder Atatürk için yaptırılan ihtişamlı Anıtkabir'dir. 1953 yılında tamamlanan bu antik ve modern mimari sentezi yapı Türk mimarisinin gücünü ve zarafetini kanıtlamaktadır.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Anjiyoplasti Nedir?,Anjiyoplasti’ye neden ihtiyaç duyulur?


Anjiyoplasti Nedir?

Anjiyoplasti tıbbi bir yöntemdir. Bu yöntem ile cerrahi işleme gerek kalmaksızın tıkalı veya daralmış damarlar açılır. Anjiyografi ve girişimsel radyoloji alanında özel eğitim almış bir doktor, bu yöntemi özel bir bölümde(anjiyografi ünitesi) yapar. İşlem sırasında, doktor bir kateteri (ucunda balon olan ince bir tüpü) tıkalı veya daralmış damarınıza yerleştirir.Doktor, röntgen ışınları ve kontrast madde(damara verilen özel bir boya) yardımı ile anjiyoplasti için kateteri damardaki doğru yere yerleştirir. Doktor kateteri damardaki daralmış alana yerleştirdikten sonra balonu şişirir. Şişen balon damarı açar ve böylece kanın bu alandan geçişi sağlanır.

Anjiyo nedir


Anjiyo nedir 

Anjiyo nedir. Anjio nasıl yapılır ?
Anjiyo diğer adı ile Anjiyografi Koroner Anjiyografi, koroner arter hastalığının tespitinde kullanılan bir yöntemdir. Damar sertliği nedeni ile koroner arterlerin hangi bölgesinin ne kadar daraldığını  veya tıkandığını tesbit edebilir.

Damar darlık veya tıkanıklıklarını tespit ederek tedavinin gerektiği gibi yönlendirilmesini sağlar. İşlem esnasında kalp boşluklarınıza da ulaşılacağı için kalp kateterizasyonu ile kalp kapaklarının ve duvarlarının çalışmasındaki kusurlar da gösterilebilir. Kalp delikleri gibi doğumsal kalp hastalıklarının teşhisi için de kullanılabilir.


Anıtkabir - Anıtkabir'in Mimari Özellikleri


Anıtkabir
Anıtkabir, Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve inkılaplarının önderi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu,ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, Ankara Anıttepe'de (eski adıyla Rasattepe) bulunan anıt mezarıdır. Ayrıca dördüncü cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de 1966 yılında devrim şehitleri bölümüne defnedilmiştir (6 Kasım 1981 tarihli Devlet Mezarlığı Kanunu 1.madde 2.fıkra gereğince, 27 Ağustos 1988'de çıkartıldı). 1973'den beri İsmet İnönü'nün kabri de Anıtkabir'dedir.

Anıt

Anıt


Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır.
Anıtlar, genellikle heykel ya da çeşitli biçimlerdeki yapılar olabildiği gibi, ağaç da anıt olarak kabul edilmektedir. Anıtın amacı, bir kişinin, olayın ya da tarihsel bir dönemin anısını canlı tutmaktır. Tarihteki en önemi anıt örnekleri Mısır piramitleridir. Bir tür anıtmezar olan piramitler, çok eski zamanda yaşamış ve oraya gömülmüş olan firavunların (kralların) anılarını yaşatmak amacıyla yapılmışlardır. Zafer takları da tarihteki önemli anıt örneğidir. Roma'daki büyük zafer takları Romalı generallerin, Paris'teki ünlü Zafer Takı Napolyon ordularının savaşta kazandıkları zaferlerin anısına dikilmiştir. Londra'da Whitehall'daki Kenotaf da (boş lahit) en ünlü savaş anıtlarından biridir.

Tiyatro


Tiyatro
Tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilenmesi amacıyla yazılmış edebi eserdir.
Bir başka deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı olarak ifade edilir.
Tiyatro insanla birlikte doğmuş bir sanat türüdür. Tiyatro terimi genellikle temsil edilen eser anlamında kullanılır. Yunanca theatron sözcüğünden gelmektedir. Çünkü günümüzdeki anlamıyla çağdaş tiyatronun tarihi bağ bozumu tanrısı Diyanizos adına yapılan dinsel törenlere dayanmaktadır. İlk tiyatro şenliği M.Ö. 534 yılında Atina'da yapılmıştır.

Makale Nedir ?

Makale Nedir ?

Makale
Makale, herhangi bir konuda, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazı. Gazete ve dergilerde yayınlanır. Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara da "makale" denir.
Özellikleri 
Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır. 
Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır. 
Söz oyunlarına başvurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur. 
Her konuda makale yazılabilir. 
Gazete ve dergilerde yayımlanır. 
Genellikle makale yazıları kısa ve öz olur 

Biyografi Nedir ?

Biyografi Nedir ?


Edebiyat, sanat, siyaset, spor gibi alanlarda başarı göstermiş, önderlik etmiş kişilerin yaşamının anlatıldığı kısa veya uzun metinlerdir.
Yaşam öyküsünün özellikleri:

* Yaşamı yazılan kişinin kendisi tarafından değil, onunla ilgili araştırma yapan, bilgi ve belgelere ulaşan veya onun yaşamına yakından tanıklık etmiş kişiler tarafından kaleme alınır.
* Tarafsız olunmalıdır.
* Gerçekçi olunmalıdır.
* Bilgi ve belgelere, kanıt ve tanıklara dayandırılmalıdır.
* Kronolojik (zaman dizinsel) sıra izlenebilir.
* Yaşamöyküsü yazılan kişinin doğumu, aile çevresi, eğitim süreci, kişiliği, arkadaşlık ve akrabalık ilişkileri, sosyal yaşamı, aşkları, evliliği ve çocukları, alanındaki başarısına ulaşma süreci, ulusal ve uluslararası başarıları konu edilmelidir.

* Kişinin önemi, değeri, benzerlerinden farkı belirlenmelidir.
* Söylenti ve dedikodulara, asılsız bilgilere yer verilmemelidir.
* Öznel bir tutum izlenmemelidir. Kişinin yaşamı aşırı yüceltmeden ya da yerin dibine geçirmeden sergilenmelidir.

Anı Nedir ?

Anı Nedir ?

ANI

Anı: kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır. Otobiyografi ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem nedeniyle ayrılır. Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır. Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken, anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir. Bu kişilerinde yaşadığı şeyleri bir defter ya da bir kağıda aktarmasıdır. Başlıca eserler:Namık Kemal:Magosa Hatıraları;Ahmet Rasim:Şehir Mektupları;Halit Ziya Uşaklıgil:Saray ve Ötesi;Falih Rıfkı Atay:Çankaya.

KANSIZLIK (ANEMİ)



KANSIZLIK (ANEMİ)
Anemi (Kansızlık) hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre dünya sağlık örgütü tarafından kabul edilen kriterlerin altında kalmasıdır. Bu kriterler erişkin erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL nin altı kabul edilir. 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altı anemidir.
En sık rastlanan anemi türleri demir eksikliğine bağlı anemi, Folik asit eksikliğine bağlı anemi, Vitamin B-12 eksikliği anemisidir. Bunları kısaca tanımlayalım:
Demir Eksikliği Anemisi
Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir eksikliğinin nedenleri :
  • Diyette az miktarda alınma,
  • Vücut tarafından az miktarda emilimi
  • Kronik kanamalar (ağır adet kanaması dahil)

ANDIMIZ YAZARI REŞİD GALİP


ANDIMIZ YAZARI REŞİD GALİP
Reşit Galip (d. 1893, Rodos, Yunanistan), (ö. 5 Mart, 1934), Türk siyasetçi.
Rodos'ta doğdu. Ortaokulu bitirdikten sonra kardeşi Hüseyin Ragıp Baydur ile birlikte bir sandala binip Marmaris'e geçti, liseyi İzmir'de okudu. Kardeşi diplomatlığı seçerken kendidi tıp okumayı tercih etti. İstanbul Tıbbîye Mektebi'ni bitirdi. Öğrenciliği sırasında gönüllü olarak I. Dünya Savaşı'na katıldı, Kafkasya Cephesinde savaştı. Öğrenimini savaş dönüşü tamamladı ve aynı fakültede asistan olarak çalıştı. Müderris Muavinliği, Türk - Yunan Mübadele Komisyonu Türk Delegeliği, Sıhhiye Vekâleti Umumi Hıfzıssıhha Muavinliği, Serbest Hekimlik yaptı. 1923 yılının Mart ayında hekimlik yaptığı Mersin'e gelen Atatürk'e hitaben yaptığı konuşma ile önderi etkileyen Reşit Galip, kendisinden milletvekilliği teklifi aldı,

Türkiyede Anayasaların Tarihi


Türkiyede Anayasaların Tarihi
Magna Carta (1215) ile dünyanın Anayasa hareketlerine öncülük etmiş olan İngiltere başta olmak üzere, hemen bütün demokrasi mücadelesi yapan ülkelerde anayasal metinlerin tek amacı olmuştur: İktidardaki mutlak hükümdarın yetkilerinin sınırlanması. Bunun tabii sonucu da hükümdar karşısında, vatandaş hak ve özgürlüklerinin sınırlarının genişletilmesidir.
Türkiye'nin siyasal gelişmesi içinde de anayasal hareketler yukarıdaki çizgiyi izlemiştir. Buradaki anayasal hareketler deyimi geniş onlamda kullanılmış olup, yalnızca Anayasa yapılması ile ilgili değildir. Osmanlı-Türk tarihinin iik Anayasa'sının 1876 tarihini taşımasına rağmen, anayasal hareketler çok doha önceleri başlamıştır.
Anayasal hareketler, yukarıda da değindiğimiz gibi, talepte bulunanlar açısından bir tür hürriyet mücadelesidir. Başlangıçta bu, hükümdar tebaasının (subject), vatandaş (citizen) olma, vatandaş statüsüne kavuşma çabasıdır. Hükümdara karşı girişilen mücadele sonunda, hükümdarın tebaası olmaktan kurtulan kişi, devletin vatandaşı olmaktadır. Bundan böyle vatandaş bir takım haklara ve hürriyetlere kavuşmakta ve haklar, hükümdarın tekelinden çıkarak vatandaşlarla paylaşılmaktadır. Bir kısım haklarını vatandaşlarıyla paylaşmak zorunda kalan hükümdarın haklarının alanı, doğal olarak, daralmaktadır.

Anayasada Yer Alan Hak Ve Özgürlüklerimiz

Anayasada Yer Alan Hak Ve Özgürlüklerimiz

ANAYASADA YER ALAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ
I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Madde 12 – Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sa¬hiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.

II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması
Madde 13 –
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili mad¬delerinde belirtilen se¬beplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Anayasa


Anayasa
 Bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, bazı ülkelerde yazılı, bazılarında ise yazısız genel kabul görmüş kurallar silsilesidir. Anayasa denilen bu belgeyle ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır.ç
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Devletin temel kanunudur. Vatandaşların temel hak ve görevlerini bildirir.
Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çoğu ülkede anayasa, yazılı ve bütünsel bir belgedir. Bu tip ülkeler "şekli" anlamda anayasaya sahiplerdir. Oysa İngiltere'de yazılı bir anayasa yoktur. Buna ise "teamüli anayasa" denmektedir. Bu ülkede temel kurumların işleyişi yüzlerce yıllık geleneklere, yasalara ve belgelere göre düzenlenir.
Ayrıca "anayasalı devlet" ve "anayasal devlet" ayrımına gitmek gereklidir. Bu ayrımda ise şekli anlamda bir anayasası olan devlet bu belgede modern anayasanın gereklerini yerine getirmiyorsa yani devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceği muğlak ve daha da önemlisi kişi temel hak ve özgürlükleri tam anlamıyla güvence altında değilse devlet anayasal bir devlet sayılmamakta sadece anayasa sahibi bir devlet anlamına gelen "anayasalı devlet" sıfatını almaktadır. Buna karşın ister teamüli ister şekli anayasa sahibi olsun eğer bir devlet temel hak ve özgürlükleri güvence altına almış ise bu devlet anayasal sayılmaktadır.

Kritik - Analitik Düşünme

Kritik - Analitik Düşünme
Kritik-analitik düşünme, bir konuyu, sorunu ya da problemi alt başlıklarına ayrıştırıp tümden gelimle ve her bir başlığı ayrı ayrı irdeleyip eleştirerek, ve her biri arasındaki bağlantıları gerçekçi kanıtlarıyla ortaya koyarak, yani tüme varımla düşünmek ve değerlendirmektir. Burada düşünme eyleminin kaliteli olması gereklidir. Yoksa istemsiz, refleksi bir düşünme sözkonusu olur. Bu nedenle bilinçli, yani istemli bir düşünme sistematiği kritik ve analitik olma amacı açısından ilk temel başlangıç noktasıdır. Bunun için:Sahip olunan bilgiyi analiz etmek çok önemlidir.Verilerden bir sentez oluşturmak gerekir.Sonra da bunları değerlendirip bir neticeye ulaşmak önemlidir.

4 Eylül 2012 Salı

ANADOLUDA TÜRKLER


 ANADOLUDA TÜRKLER

Ankara 1073 yılında Selçuklular'ın egemenliğine geçti. Bu dönemde kentte ticaret ve tarım gelişti. Kente 1304'te İlhanlılar, 1354'te de Osmanlılar egemen oldular.

Türklerin yönetimi altında Ankara'nın asıl önemi Ahiliğin merkezi olmasından kaynaklanır. Ahilik, Batı'nın ortaçağ loncalarına benzer bir esnaf dayanışma kurumu olmasına karşın, önemli farklılıklar gösterir. Bu farklılıkların temelinde ise, büyük bir kültürle, Bizans kültürü ile karşılaşmış olan Doğu'nun yerleşik ve kentli yeni bir kültürü oluşturmasının dinamizmi yatar. Denilebilir ki, Osmanlı Devleti'nin ilk şekillendirici ideolojisi Ahilik'tir. Bu şekillenmeyi dönemin bazı sanat eserlerinde açıkça görmek mümkündür. Sözgelimi bazı halı desenleri üzerinde Çin kaynaklı ve yaşamın bekçiliğinin simgesi "ejderha" ile Helen ve Roma kaynaklı, hayat ağacı sayılan "nar" bir arada görülmektedir. Doğu ile Batı'nın simgelerinin karşılaştığı ve bütünleştiği Anadolu'nun tam merkezinde yer alan Ankara, Ahilik düşüncesinin ileri dönemlerinde Hacı Bayram Veli'nin kendine merkez tuttuğu il olmuştur.

ANADOLUDA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

ANADOLU’DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ 

Anadolu’da durum Onüçüncü asrın ikinci yarısından itibaren İlhanlıların nüfuzu altına giren Anadolu Selçuklu devleti asrın sonlarına doğru ziyadesiyle zayıflamış, bir vali kadar hükmü kalmayan son hükümdar İkinci Gıyaseddin Mesud’un 1308’de ölümüyle tamamen ortadan kalkmıştır. Ayaklanma ihtimallerini göz önünde tutan Moğollar, Selçuklu ailesine mensup prensleri öldürmüşler, nüfuzları altında bulunan toprakları, Anadolu umumi Valiliği ismi altında toplayarak idaresini Moğol beylerinden birisine tevdi etmişlerdir. İlhanlılar, Batı ve Güneybatı Anadolu’ya nüfuz edemediklerinden, buralardaki Türkmen beyleri küçük küçük devletler kurmuşlardı. Selçuklu devleti ismen son bulunca, bu beylikler daha fazla genişlemek için gayretler sarfına başladılar.

ANADOLU ‘DA KURULAN İLK UYGARLIKLAR


ANADOLU ‘DA KURULAN İLK  UYGARLIKLAR

İlk çağda Anadolu Uygarlıkları

Anadolu , Asya kıtasının batıya uzanan ek yarımadasıdır . Üç kıtanın ortasında bulunmaktadır . Anadolu eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiş , önemli bir yerleşim ve uygarlık merkezi olmuştur .

Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz :

Coğrafi konumunun elverişliliği
İklimin insanların yaşamasına elverişli olması
Doğal kaynakların bol olması
Su kaynaklarına, verimli ovalara sahip olması .
Bundan dolayı yurdumuz çok sayıda uygarlığın kalıntılarını topraklarının altında ve üstünde barındıran tarihi zenginliği çok fazla olan bir ülkedir .

Anadolu Selçuklu Devleti

Anadolu Selçuklu Devleti


1097 yılında Avrupa, Batı Anadolu'da Anadolu Selçukluları görülmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti veya "Rum Sultanlığı(Selçuk-ür Rum)", Selçukluların Anadolu’da kurduğu devlettir.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızlandı. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah (I. Süleyman Şah), Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti. Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1318'e kadar varlığını sürdürdü.

Anadolu Selçuklu Devletinde Yaşamış Buluş Adamları

Anadolu Selçuklu Devletinde Yaşamış Buluş Adamları


Ahmed Bin Musa : ( 10. yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi.
Ali Bin Abbas : ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Doğum olayı görüşünü kökünden yıktı.
Ali Bin İsa : ( 11. yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı.
Ali Bin Rıdvan : ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi.
Ali Kuşçu : ( ? - 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir.
Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı.
Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin.

Anadolu Parsı

Anadolu Parsı


Anadolu parsı, Orta Doğu ve Batı Asya'da yaygın olan İran leoparının (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'da yaklaşık 30 yıl öncesine kadar yaşamış olan bir ırkıdır. Uzun süre ayrı bir pars alt türü olarak kabul edilmiş ve Panthera pardus tulliana adı verilmiş, ancak modern genetik araştırmalar sonucu İran parsı ile arasında genetik fark bulunmadığı kanıtlanmıştır.
Anadolu parsının Anadolu'da hâlâ yaşadığı iddia edilmesi günümüze kadar sürmekte olsa da hatta bazı kişiler Antalya civarında kendilerine saldırdığını idda etse de, Anadolu'da varlığı 1974 yılından bu yana güvenilir şekilde kanıtlanamamıştır. Bundan dolayı en son bireyin 1974'de Beypazarı'nda vurulduğu kabul edilmektedir.

Anadolu Medeniyetleri


ANADOLU MEDENİYETLERİ 

Anadolu medeniyetleri: 
1) Hititler 
2) Frigler 
3) Urartular 
4) Lydialılar 
5) İyonyalılar 

1)HİTİTLER Anadolu, Asur Ticaret Kolonileri çağında merkezi otoriteden yoksun, küçük, yerel krallıklardan oluşan bir siyasal dokuya sahipti. Anadoluda bu çağda barınan üç önemli halk topluluğundan Hattiler Kızılırmak yöresinde, Hurriler Doğu ve Güneydoğu Anadoluda ve Luviler de Güney ve Güneybatı Anadoluda yaşamaktaydılar. Tarihi kayıtlar, İlk Tunç Çağı sonlarından başlayarak Anadoluya gelmeye başladıkları sanılan, kendilerine Nesalar diyen bir halk topluluğunun da Kızılırmak yayı içine yerleştiğini ortaya koymaktadır. 

Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Anadolu Medeniyetleri Müzesi

ANADOLU MEDENİYETLER MÜZESİ

Geç Hitit Krallığı(İ.Ö. 1200 - 700)
İ. Ö. 1200’lerde batıdan gelen Ege Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler güney ve güney - doğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır. Bundan sonra bir daha merkezi bir Hitit Devleti kurulamamış, Hitit geleneği, bu Hitit Beylikleri tarafından Asurlular’ın sürekli saldırıları ile tarih sahnesinden silindikleri devir olan İ. Ö. 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.

Kargamış, Zincirli, Malatya - Aslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat’da yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur. Bu küçük krallıklar İ. Ö. I. binin ilk çeyreğinde, İç Anadolu’nun kuzey ve batısında Frig, Doğu Anadolu’da Urartu, Kuzey Mezopotamya’daki Asur politik güçleri arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Anadolu Ajansı

Anadolu Ajansı


KURULUŞUNDAN BUGÜNE ANADOLU AJANSI

GİRİŞ
Anadolu Ajansı’nın tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi ile adeta özdeştir. Öyle ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmadan 17 gün önce 6 Nisan 1920’de kurulan Anadolu Ajansı, devleti kuran bu kurumun çıkardığı ilk yasaları duyurdu; Milli Mücadelenin ve Kurtuluş Savaşı’nın her aşamasına, Cumhuriyet devrimlerine tanıklık etti.
Anadolu Ajansı, Atatürk adı ile de adeta özdeştir. Anadolu Ajansı muhabirleri, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün her çalışmasında yanında oldular; yurt gezilerini izlediler, halka seslenişini, gösterdiği hedefleri, en iyi biçimde duyurdular; haberleriyle Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimlerinin kök salması için, çaba gösterdiler. AA muhabirlerinin yazdıkları haberler, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti konularında hazırlanan kronolojilerde yer aldı; Atatürk’ün söylev ve demeçleri ile ilgili eserlerde, Atatürk’ün yurt gezilerini anlatan kitaplarda, tarih ve anı kitaplarında Anadolu Ajansının haberlerinden sıkça yararlanıldı. AA muhabirleri, Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti ve halkı için gerçekleştirdiği her güzel şeyde yaşadığı sevince, mutluluğuna tanıklık ettiler; hastalığında, O’nun sağlığına ilişkin haberleri duyururken hüzünlendiler. Atatürk’ün ölümünde ise vatandaşlara da dağıtılan ve onların gözyaşları içinde okudukları hükümetin “Resmi Tebliğ”inin yer aldığı bülteni yazmanın acısını içlerinde hissettiler.

Ana Ve Ara Renkler

Ana Ve Ara Renkler


Ana ve Ara Renkler
Renk çemberi dikkatlice incelendiği zaman, üç ana (esas) renk olduğu görülür. Bunlar SARI, KIRMIZI ve MAVİ renklerdir. Bu ana renklerin ikişer ikişer aynı ölçüde karışmasından meydana gelen renklere ara (yardımcı) renk denir. Bunlar da TURUNCU, YEŞİL ve MOR renklerdir.
Kırmızı
Sarı
Mavi
Ana Renkler
Turuncu
Yeşil
Mor
Ara Renkler

Kırmızı     +
Sarı
= Turuncu
Yardımcı Renkler
Sarı     +
Mavi
= Yeşil
Yardımcı Renkler
Mavi     +
Kırmızı
= Mor
Yardımcı Renkler
Mavi ile mor rengin arasındaki yedinci renk lacivert, mavinin bir tonu olduğu için sınıflandırmaya konulmamaktadır.

Anakart Nedir ?

Anakart Nedir ?


Ana kart, fiberglastan yapilmis, üzerinde bakir yollarin bulundugu, genellikle koyu yesil renkte büyükçe bir levhadir. Ana kart üzerinde, mikroislemci, bellek, genisleme yuvalari, BIOS ve diger yardimci devreler yer alir., Sistem  saati bu yardimci devrelereden biridir.

Ana kart, tüm sistemin temelini olusturmaktadir. Diger kartlar (I/O karti, grafik karti, vb.) ana kart üzerindeki genisleme yuvalarina takilir. Ana kart, tüm kartlarin kendi üzerine takilmasindan dolayi bu adi almistir. Çünkü bilgisayarin diger bilesenleri bir sekilde ana karta baglaniyor, birbirleri ile anlasmak için ana karti bir platform olarak kullaniyor; yani bilgisayarin